
Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Ülkelerin sınırları vardır. Bir de ülkelerin üzerine kurulu olduğu toprak parçalarını oluşturan levhaların sınırı. İşte o sınırlar kuralların ya da dil, din ve ırkın değiştiği sınırlar değil. Levha sınırları, deprem tehlikesinin boyutunu değiştiriyor. Çünkü bilinen ismiyle fay hattı ya da fay zonları, bu levha sınırlarının ta kendisi. Yani depremleri, yeryüzünü şekillendirebilecek kadar güçlü sarsıntıları oluşturan noktalar. Her depremle yeniden düzenlenen tehlike haritaları, keşfedilen ve isimlendirilen yeni faylar, Türkiye’nin üzerine kurulu olduğu coğrafyada depremin ne kadar büyük bir tehlike olduğu da bir gerçek. Özellikle 6 Şubat’taki 7.8 ve 7.6’lık iki büyük depremden sonra değişen deprem tehlikesi, bazı noktalarda yaşanması beklenen depremlere kadar olan zaman dilimini de kısalttı. Depremlerden bir süre sonra Göttingen Üniversitesi’nden uluslararası bir araştırma ekibi, Türkiye’nin güneydoğusundan kuzeybatı İran’a uzanan devasa bir yarık olduğunu duyurmuştu. Yeni keşfedildiği düşünülen yarık aslında neredeyse 30 milyon yıllıktı. Üstelik de sabıka kaydında Türkiye’yi de vuran depremler vardı. Gelecekte Hatay’ı okyanus kıyısı bile yapabilecek olan ve her geçen gün büyüyen yarığı Sakarya Üniversitesi Afet Yönetim Uygulama ve Araştırma Merkezi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Utkucu Milliyet.com.tr’ye anlattı.
YENİ OKYANUSUN OLUŞUMU BAŞLADI
Bilim insanları, 2020’de Afrika levhasının kademeli olarak iki ayrı parçaya ayrılmasıyla yeni bir okyanusun oluşacağını öngörmüştü. O dönemde pek çok medya organı da “Yeni bir okyanus mu oluşuyor?” sorusuna yanıt aramıştı. Bir araştırmaya göre, kıtanın bölünmesi, 2005 yılında Etiyopya çölünde oluşan ve yeni bir denizin oluşumunu tetikleyen 56 kilometre uzunluğundaki Doğu Afrika Yarığı’yla da bağlantılıydı. Ancak yaşananlar ya da yaşanacak olanlar bir ‘deniz’ oluşumuyla sınırlı kalmayacak, sınırları ‘okyanus’a varacak bir su kütlesi Türkiye’nin güneyine kıyılanacaktı. Ancak bu yalnızca Afrika’da yaşanan bir şey değildi. Tükiye’nin güneyinden İran’a uzanan bir yarık, ülkemizin topraklarına doğru büyüyordu. Tüm bunlar riftleşmeyle açıklanabilirdi. Yer kabuğu ve manto üst kısmından oluşan dünyanın litosferi farklı hızlarda hareket eden birkaç tektonik plakaya ayrılmıştı. Tektonik kuvvetler yalnızca levhaları hareket ettirmekle kalmıyor, kırılmalarına, yarık oluşmasına ve yeni levha sınırlarının oluşmasına neden oluyordu. Riftleşme, tek bir tektonik plakanın birbirinden uzaklaşan plaka sınırlarıyla iki veya daha fazla plakaya ayrılmasıyla oluşan jeolojik süreç. İngiltere merkezli bir bilim sitesinin raporuna göre, yarılmanın kökeni en az 138 milyon yıl öncesine, Güney Amerika ve Afrika’nın ayrı kıtalara bölündüğü zamana dayanıyordu. Arap Levhası ise 30 milyon yıldır Afrika’dan uzaklaşıyordu. Bu da Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin oluşmasına yol açmıştı. Her gün biraz daha büyüyen yarığın geleceğini hatta nasıl ‘büyüyüp öleceğini’ Prof. Dr. Murat Utkucu şöyle anlattı:
6 Şubat Depremleri’nde oluşan bir yüzey kırığı
DEPREMLER VE VOLKANİK PATLAMALAR ART ARDA GELDİ
Etiyopya Afar Çölü’nde bulunan yarığın kuzey ucunda, 2005’teki patlamasıyla sadece 10 günde 56 kilometrelik bir mesafe oluşmuştu. Buna sebep olan tam da oraya konumlanan bir yanardağ olan Dabbahu’ydu. Patlamadan sonra Dünya’nın merkezinden gelen erimiş kaya olan magmanın çatlağın merkezinden fışkırmasına ve çatlağı hızla iki yöne ayırmasına neden olan depremler de yaşandı. Yani volkanik patlamalar ve depremler peş peşe gelmiş ve 3 bin 500 yıl önce Santorini Adası’nın dolunay şekline sahipken, bir hilale dönüşmesine yol açan çökmeler orada da yaşanmıştı. Prof. Dr. Murat Utkucu’ya göre, bu gibi levha sınırlarında belirli periyot ve büyüklüklerde depremler olabilirdi. Ancak Prof. Dr. Utkucu, “Sınırın jeolojik evrimi içinde diriliğinin artması ya da azalmasına bağlı olarak deprem üretme ve volkanizma potansiyelleri değişecektir” diyordu. Yani olaylar her zaman aynı büyüklükte ve şiddette olamayabilirdi.
Leeds Üniversitesi’nden Christopher Moore yaptığı açıklamada, “Bu, kıtasal çatlağın nasıl okyanusal çatlağa dönüştüğünü inceleyebileceğiniz dünyadaki tek yer” demişti. 2005 yılına kadar, Afar Çölü’nde birbirine komşu olan Afrika levhası ile Arap levhası, yılda 2,5 santimetreye yakın bir hızla birbirinden uzaklaşıyordu. Son 30 milyon yılda, karşıt kütleler bitişikteki Kızıldeniz’e ek olarak sadece 299 kilometre genişliğinde bir çukurluk oluşturmuştu. Ancak 2005’teki kadar çok değişiklik daha önce yaşanmamıştı. Prof. Dr. Murat Utkucu, Türkiye’nin de tıpkı diğer tüm levhalarda olduğu gibi hareket halinde olan levhalar üzerine kurulu olduğunu belirterek, hareket yönünü anlattı. Prof. Dr. Utkucu, “Gerek deprem odak mekanizmalarından çıkarılan hareket yönleri gerekse GPS ölçümleri Anadolu Levhası’nın batıya doğru hareket ettiğini gösterdi. Bu hareket saat yönünün tersi yönünde bir dönme hareketi gibidir ve doğuda 2.5 cm olan hareket hızı batıya doğru artmakta ve Güney Adalar Denizi’nde 3.5 cm’ye yükselmekte. Bu hareket hızı farkı Batı Türkiye’de ve Adalar Denizi’nde kabaca Kuzey-Güney doğrultulu bir genişlemeye neden oluyor” diye konuştu.
Türkiye ve çevresindeki levha sınırları ve Anadolu Levhası’nın göreceli hareketi. (Reilinger ve arkadaşları / 2006)
ADI AMASYA! ‘OKYANUSLAŞMA DEVAM EDECEK’
Tektonik levha hareketinin bir modeline göre, önümüzdeki 200 milyon yıl içinde Avrasya ve Amerikalar çarpışarak süper kıta ‘Amasia’yı, Türkçesiyle ‘Amasya’yı oluşturacak. Uluslararası bir araştırma ekibi, Irak’taki Zagros Dağları’nın uyguladığı kuvvetin, dünya yüzeyinin son 20 milyon yılda ne kadar değiştiği üzerindeki etkisini araştırdı. Araştırma, günümüzde dünya yüzeyinin derinliklerinde, Neotetis okyanus levhasının yani eskiden Arap ve Avrasya kıtaları arasında olan okyanus tabanının yatay olarak koptuğunu ve yırtığını, güneydoğu Türkiye’den kuzeybatı İran’a doğru giderek uzadığını ortaya koymuştu. Bu da çok önemli bir sonu işaret ediyordu. Bu levha, bölgeyi aşağıdan aşağıya doğru çekerek daha fazla tortu birikimi için alan açıyor ve Türkiye’ye doğru, tortuyla dolu çöküntü çok daha sığ hale geliyordu. Yeni oluşacak bir okyanus, Türkiye’ye yeni bir kıyı şeridi kazandırabilirdi.
Prof. Dr. Murat Utkucu da okyanuslaşmayı işaret ederek, “Uzak doğuda Hindistan ile Avrasya arasında ve Türkiye doğusunda Arap Levhası ile Doğu Anadolu arasında Neo-Tethys Okyanusu vardı. Neo-Tethys Okyanusu uzak doğuda ve orta doğuda kapanmıştır. Ancak Türkiye’nin güneyi ve batısında bu kapanma devam ediyor. Bugünkü Akdeniz, Türkiye’nin güneyi ve batısında bu okyanusun geri kalan kısmını oluşturuyor. Akdeniz de uzak gelecekte kapanacak. Neo-Tethys Okyanusu’nun kapanan kesimleri altındaki okyanusal levha Manto katmanına ya da magmaya dalmıştır. Yüzeyde dalacak kısmı kalmayınca dalan kısım üstteki Hindistan ya da Arap kıtasal levhalarından daha yoğun olduğu için onlardan ayrılarak kopma olayları gerçekleşti” demişti. Prof. Dr. Utkucu, gelecekte yaşanabilecekleri anlatarak sözlerini şöyle noktaladı: